gittikçe genişleyen o sonsuz evrene inanıyorum
bu yüzden uzaklaşıyoruz ya birbirimizden, buna
ve her gece bir kere yüzünden öpüyorum, sana;
uzaya, atomların arasındaki tükenmeyen boşluğa
porselen vazolara, çiçeklerden kalan soluk suya
uyurken okşadığım saçlara, yataklı vagonlara;
pencere kenarlarına, bomboş yollara geceleyin
terk edilmiş hayalet benzin istasyonlarına
kimsesiz barlardaki açık klozet kapaklarına;
çocukça renklere, mesela mora, arkadaşlarıma
hikâyeden romana geçmemiş soylu yazarlara
suya inanıyorum diyeceğim, su gibi aziz olmaya;
erken büyümeye ve tabii ispanya iç savaşı’na
daha dün annemizin hayallerini yıkarken
tığa inanıyorum, simli tuğraya, cam kıran tuğlaya;
bir yanından gittikçe bükülen çatlak dudaklara
ucu öpülürken biraz ıslanan göğüs uçlarına
iyice bastırınca tek elle açılan sutyen kopçalarına;
adres sorduğum ter kokan otobüs şoförlerine
sobasız kış gecelerine, hamamların gizli tarihine
ölü madencilere, ellerin gizine, zamanın bilgeliğine;
sayısı nedense gittikçe azalan tanrı lekelerine
pamuk prenses’in bekaretine, alice’in esaretine
unutmadan söyleyeyim, athena’ya birkaç gece;
denize inanıyorum desem yeridir, dumana
densize, denemeye, dengeye, üç ortalı defterlere
içimdeki dergâha doğru, durmayana, dem’e;
gittikçe hızlanan evrime, telsizlere, telli arabalara
yollara, insanı bir şehirden başka şehirlere ulaştıran
kanatların güzelliğine, aleve, otopark lambalarına;
dağın düze yaptığı şakaya, yaka çiçeklerine, hakikate
kuş seslerine inanıyorum, karlı dağdan serin avlulara
sana diyorum aşk hecesi, yüzünden geçen acıya;
eşyanın elbisesi harflere, boğazlı kazaklara
diz üstü eteklere, su altında ormanlara
kadın bacaklarına, yaşlı terzilere, orospulara;
hiçbir şeye inanıyorum, mıknatıslara, gecedeki yıldızlara
çengelli iğnelere, ışıkları severim ama yine de karanlığa
lokantalara, matematiğin zalimliğine, mantığın cinayetine;
veremdeki zarafete, depresyona, kahve makinelerine
delirme ihtimalime, ilk haritacılara, antik döneme
çaresizliğe, tükenmez dirilişe, o kör borges’e;
sinemalarda sekse, kasabalarda pis otellere
video kasetlere, pornoya, mürekkepli kaleme
titremesine erkekliğin, kadınlığın keşfedişine;
yosun tutan meleklere, pastel boyaya, vapur tarifesine
bazı marketlerde ara sıra görülen değişik şeylere
geceleri bir kanatlı at olup sırtında coşan ellerime;
sıfıra, can sıkıntısına, sefaletin ziyafetine
eski türkiye’ye, kütüphaneden cennete, bisiklete
geçmişin ölümüne, henüz yaşanmamış saatlere;
sakalsızdan proust’a inanıyorum, sakallıdan tolstoy’a
içine doğru açan çiçekleriyle incire, şaraba
şefkate, keman çalabilenlere, narın sırrına
ve kusura bakma, sana
ve fakat inanmıyorum allah’a!